Kur korumalı mevduatta iki örnek; 12.465.000 TL ve 12.948.100 TL'lik kazanç farkları
- Selçuk GÜREŞÇİ
- 7 Şub 2022
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 19 Ara 2024
Kur korumalı mevduatta kurumlar vergisi istisnasına ilişkin yayımlanan iki tebliğ taslağında da yer verilen iki örnek, sırasıyla, 12.465.000 TL ve 12.948.100 TL tutarındaki kazançları vergilemektedir. Söz konusu kazançlar, esasında vergi dışında kalabilir miydi? Bu yazıda, aynı sonuca çıkan yöntem farklılığının sebep olduğu 12.465.000 TL ve 12.948.100 TL'lik kârlara yakından bakılmıştır.

Kur korumalı mevduatta kurumlar vergisi istisnasına ilişkin 29.01.2022 ve 07.02.2022 tarihlerinde iki Tebliğ Taslağı yayımlandı. Taslaklarda yer alan, kur farkı kârının hesaplanmasına ilişkin 2 no.lu örnekte; satım işlemi yapıldığı anda maliyet ve kâr hesaplamasının yapılması nedeniyle, dönem sonu değerlemesinden kaynaklanan kur farkı kazancı farklı tutarda hesaplanmaktadır. Bu da, istisna ve istisna dışı kalacak tutarda farklılığa neden olmaktadır.
12.465.000 TL ve 12.948.100TL'yi vergilemekle vergilememek arasındaki farka neden olan işleme yakından bakalım.
Birinci taslakta yer alan örnek
Yazıya konu -kanımca- tartışmalı olan durum; bir geçici vergilendirme döneminde döviz satımı yapılmışsa, satışla birlikte bu işlemde, kur farkı kârının da hesaplanması gerektiği konusudur.

Örnekten görüleceği üzere; 20.12.2021 tarihinde yapılan satış işlemiyle birlikte bu tarihte, 12.465.000 TL tutarında kâr hesaplanmıştır.
Daha sonra, hesapta kalan kalan 1.600.000 USD, 31.12.2021'de dönem sonu kuruyla değerlenmiş ve 1.102.000 TL kur farkı kârı hesaplanmıştır. İstisna tutulan kısım da bu tutar olup, 12.465.000 TL'lik kısma, dönem içinde oluşan bir kâr olması nedeniyle istisna uygulanmamıştır.
İkinci taslakta yer alan örnek
Birinci taslağın güncellenmiş haliyle yayımlanan ikinci taslakta bu kez hangi maliyet yöntemi kullanılırsa kullanılsın toplam kur farkı kazancının değişmeyeceği vurgulanmıştır. Ancak maliyet hesaplamasından vazgeçilmemiş ve dönem içindeki satışa istisna uygulanmayacağı belirtilmiştir.

Nitekim örnekten yola çıkılarak hesaplanacak olunursa; 1.500.000 USD'lik satış kısmı açısından, bunun 800.000 USD'si için (17,4731-8,8433)*800.000=6.903.840,00 TL ve 700.000 USD'si için (17,4731-9,4813)*700.000=5.594.260,00 TL olmak üzere toplam 12.948.100 TL dönem içi kazanç ve dönem sonu değerlemesinden kaynaklı toplam 1.462.260,00 TL olmak üzere genel toplamda 13.960.360,00 TL kazanç hesaplanmıştır.
Ancak önceki taslaktaki yaklaşıma benzer biçimde yine, dönem içindeki satış anında kazanç hesaplaması yapılmış ve bu nedenle dönem sonunda oluşması gereken kur farkı kazancı azalmıştır.
Dönem içindeki satışta kâr/zarar hesabı yapmak zorunlu mudur?
Eğer birinci taslakta verilen örneği, döviz satışı anında kâr/zarar hesabı yapmaksızın hesap ederseniz toplam kur farkı kazancının değişmeyeceğini göreceksiniz. Nitekim (1.600.000 TL*12,98)-7.201.000 TL= 13.567.000 TL olmaktadır ki bu tutar, örnekte verilen alım-satım kazancı ve dönem sonu değerleme toplamına (12.465.000 TL+1.102.000 TL=13.567.000 TL) eşittir. İkinci taslakta da durum değişmemektedir. Aşağıda yer alan örnekte konunun detaylı teyidi yapılmıştır:

Tablo-1 ve Tablo-2'de aynı işlemler yer almaktadır. Şu kadar ki; Tablo-1'de satış işlemi anında kâr/zarar hesabı yapılmamış ve dönem sonunda kur değerlemesi yapılmış; Tablo-2'de ise her satış işleminde FIFO yöntemiyle kâr/zarar hesabı yapılmış ve dönem sonunda kur değerlemesi yapılmıştır.
Her iki işlemin de ortak sonucu; toplam net kur farkı kârı olan 65.727,50 TL'nin değişmiyor olmasıdır.
Görüleceği üzere gerek Tebliğ Taslakları'nda yer alan örneklerde, gerekse yukarıda sunulan örnekte toplam net kâr değişmemektedir. Ancak Vergi İdaresi, verdiği örnekle, satış anında kâr/zarar hesabı yapılmasını işaret etmiş görünmektedir.
Bu noktada akla şu soru geliyor: dövizli her alım satım işleminde maliyet hesaplayıp kâr/zarar hesabı yapmak zorunlu mudur?
Yabancı paralara dönem sonlarında kur değerlemesi yapılması VUK 280'inci maddeye göre zorunludur. Yine VUK md.259'da "Değerleme Günü" açısından; iktisadi kıymetlerin vergi kanunlarında gösterilen gün ve zamanlarda haiz oldukları kıymetlerin esas alınacağı belirlenmiştir.
Bu yasal belirlemeler dışında; yabancı paralar açısından, dönem içinde sürekli maliyet yöntemine benzer biçimde maliyet ve kâr/zarar hesabı yapmak zorunlu değildir. Kaldı vergi mevzuatında, emtiada dahi maliyet seçme yöntemi serbest bırakılmıştır.
Yapılan kâr/zarar hesabı tahakkuk ilkesi gereği midir?
Satış anında maliyet ve dolayısıyla da kâr/zarar hesabının yapılmasının, yabancı paraların değerlemesi ilkesine dayandırılamayacağı açıktır. O halde yapılan işleme tek dayanak; gelirin miktar ve mahiyet itibariyle kesinleşmesi ilkesi olan tahakkuk ilkesi olmaktadır. Nitekim satış anıyla birlikte kâr ve zarar, miktar ve mahiyet itibariyle kesinleşmiş olmaktadır. Dolayısıyla bu durum da tahakkuk ilkesine uymaktadır.
Ancak, yabancı paralar açısından gelirin miktar ya da mahiyet itibariyle kesinleşmesi; ortada bir satış işlemi olmadan da her gün gerçekleşmektedir. Böyle bir varsayımda, yani yabancı paralarda tahakkukun her gün gerçekleştiği varsayımında, absürt nitelikte, her gün kâr/zarar hesabı yapılması gerektiği sonucu ortaya çıkacaktır.
Zaten muhtemeldir ki, bu ve başka özel durumlar nedeniyle, yabancı paralarda dönem sonu değerleme yapılması ilkesi benimsenmiştir. Bu nedenle yabancı paralarda satış anında kâr/zarar hesabı yapılmasına gerekçe yoktur. Değerleme işlemi bu durumu çözmektedir. Her geçici vergi döneminde de değerleme yapılması gerektiğinden ortada bir vergi kaybı da olmayacaktır.
Tebliğ, kur korumalı mevduat istisnası açısından bu durumu özel olarak belirlemiş olabilir mi?
Bu sorunun cevabı, pekâlâ evet olabilir. Nitekim; taslakta "Mükellefler gerek dönem içi gerekse dönem sonu kur farkı kazançlarını muhtelif usullere göre belirleyebilmektedirler. Ancak, istisnaya konu edilecek kur farkı gelirinin tespitine münhasır olmak üzere, dönem içi döviz çıkışlarında ve istisna tutarının hesaplanmasında ilgili hesaba giriş sırasının esas alınması gerekmektedir." ifadesi yer almaktadır. Ancak bu noktada, Tebliğ ile bu yönde bir düzenlemenin yapılabilirliği konusunda yasal dayanak olmadığı düşünülmektedir.
Bu durumda İdare, Tebliğ'de verilen örnek vasıtasıyla doğrudan vergi koymuş olmaktadır. Nitekim verilen örnekle; dönem içinde maliyet hesabı yaptırılarak, dönem sonuna kalacak kur değerlemesi kârı düşürülmüş olmaktadır. Eğer bu örnekler verilmemiş olsa idi, istisna kazançlar sırasıyla; birinci taslakta 1.102.000 TL yerine 13.567.000 TL ve ikinci taslakta 1.462.260 TL yerine 13.960.360 TL olacak idi. Böylece, yine sırasıyla, 12.465.000 TL ve 12.498.100 TL'nin Tebliğ düzenlemesi ile vergisi alınmış olmaktadır.
Daha fazlası
Örneğin yer aldığı kur korumalı mevduat istisnası düzenlemesine ilişkin 19 no.lu Kurumlar Vergisi Tebliğ Taslağına (ikinci taslak) buradan ulaşabilirsiniz. Bu yazının yazıldığı tarihten sonra 19 no.lu Kurumlar Vergisi Tebliği yayımlanmıştır. Tebliğ, 2 no.lu örnekte değişiklik öngörmediğinden yazı geçerliliğini korumaktadır. Söz konusu Tebliğ'e buradan ulaşabilirsiniz.
Not: Fotoğraf WixGallary'den alınmıştır.
Yazının e-book hâlini aşağıdan indirebilirsiniz.
Comments