İklim Kanunu Küresel Bir Oyunun Parçası mı?
- Av. Firdevs Güreşçi

- 7 Tem
- 5 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 28 Tem
2557 sayılı İklim Kanunu 20 maddeden oluşan kısa bir kanun olarak yürürlüğe girdi. Yazımızda bu Kanun'a ve etkilerine çevresel bir bakış yönlendirilecektir.

Temel hedefi karbon salımında net sıfır emisyon olan ve net sıfır emisyonunun da tanımını yer verilen Kanuna göre; İnsan kaynaklı faaliyetler dolayısıyla atmosfere salınan sera gazı emisyonlarının teknoloji ve diğer yöntemlerle azaltılarak ve/veya yutak alanlar vasıtasıyla dengelenerek sera gazı emisyonlarında net artış olmaması bu Kanunun hedefidir. Net sıfır emisyon hedefinin bir boyutu da karbon yutaklarının korunmasıdır. Kanunun 2. Maddesinde Tanımlar başlığı ile Yutak Alan[1] da tarif edilmiştir.
Bu kanun temelde “İklim Krizi” dolayısıyla hazırlanmıştır.
1970’lerde gündemde olan Kalkınma ve Çevre Diyalektiği günümüze kadar çeşitli aşamalar geçirmiştir. 1987 yılında “Sürdürülebilir” Kalkınma Ortak Geleceğimiz mottosu ve 2008 yılında Yeşil Ekonomi Girişimi. 2008 yılı aynı zamanda Dünyada yaşanan bir ekonomik krizin tarihidir. Yeşil Ekonomi fikri durgunlaşan ekonomiyi canlandırmak istiyordu. Ve 2015 yılında “Sürdürülebilir Kalkınmanın” 17 amacı belirlenerek aynı yıl Paris Anlaşması ile ısı artış hedefinin 1,5 olması kararlaştırıldı. Her devlet Ulusal Katkı Beyanları ile ülkelerinin egemenlik sahalarında (kara, deniz ve hava) gerçekleşen ve fosil yakıtların sebebi ile atmosferdeki karbon yoğunluğunu azaltmayı taahhüt etti. Tüm bu organizasyonlar Birleşmiş Milletler tarafından gerçekleştirilmektedir. Ancak BM dışında çevre hassasiyeti taşıyan başka bir organizasyon daha var: AB. Avrupa Birliği de Avrupa Yeşil Mutabakatı[2] ile 2050 yılına kadar Avrupa Birliği ülkelerinin net sera gazı emisyonlarının sıfırlanmasını, ekonomik büyümenin doğal kaynaklardan bağımsız olarak gerçekleşmesini ve bu hedefte hiçbir bölgenin geride bırakılmamasını hedefleyen 1 Aralık 2019 tarihli politika paketini açıklamıştır.
Avrupa Birliği, üye devletlere, Çevre Direktifleri aracılığıyla 7 temel alanda bazı yükümlülükler yüklemiştir. Finansal raporlamalar bunların birincil ayağı olsa da Çevresel, Sosyal ve Yönetimsel raporlamalar da hazırlanmıştır. Bu kapsamda iş yapma becerisi olarak Çevresel Mevzuata hakim uyum yöneticileri ön plana çıkarılmıştır.Birleşmiş Milletlerin 17 amacını kısaca açıklamak gerekmektedir. “Yoksulluğa ve Açlığa son”
Yoksulluk sosyal bir sorundur. Küresel anlamda Çok Boyutlu bir yoksulluk önümüzde sorun olarak belirmektedir. Yoksullukla mücadelede önemli olan insanların yoksulluk konusunda duyarlılığa sahip olmasıdır. Bu anlamda sayısal verilere Dünya Bankası Çok Boyutlu Yoksulluk Endeksi ile Bileşmiş Milletler Çok Boyutlu Yoksulluk Endeksi aracılığıyla ulaşabiliriz.
Yoksulluğun sözlüksel anlamı seçeneklerin yoksunluğudur. Çok az para veya az eşya da eski kıyafetler de bu anlamı örnek olarak vermektedir.
Yoksulluk gelire ya da tüketime bakılarak basitçe tespit edilebilir.
Akademik anlamda iki türü bulunmaktadır: Mutlak (gıda, barınma, giyim, ulaşım gibi temel ihtiyaçların karşılanamaması) ve Göreli (toplumun ortak refah düzeyine göre belirlenen yoksulluk)
Yoksulluk ve açlıkla birlikte ortaya çıkan bir kavram da “sosyal korumacılık”. Bireyleri yaşam boyu yoksulluk ve savunmasızlıktan koruyan ya da bunları azaltan program ve politika. Diğer anlamıyla, bir toplumda kabul edilemez düzeydeki savunmasızlık, risk ve yoksunlara karşı yürütülen kamu girişimidir. Sosyal Koruma Türleri: sosyal yardımlar, sosyal sigortalar ve işgücü piyasası politikaları örnek olarak verilebilir.
TESPİT: Filistin ve Brezilya en düşük düzeyde sosyal korumaya sahip ülkeler.TALEP: Çocuklar sosyal korunmadan yararlanmalıdır.ÖNERİ-1: Aşırı yoksullar sosyal koruma kapsamına alınırsalar yoksulluk düşebilir.ÖNERİ-2: Devletler güce, Şirketler ise kaynağa sahip. Bu iki mekanizma arasında güç transferi sağlanabilir.Katılmadığım bir başka görüş ise: “sermayeden vergi alınmalı ancak üretimden geri çekecek kadar olmamalıdır.”
Üretim açısından baktığımızda fabrikalar hem emek yoğun alanlar hem sömürü alanları olarak kirliliğe sebep olmaktadır. Oysa insanlığın yerleşik düzene geçiş ile uğraşısı olan tarım günümüzde halen alternatif bir üretim alanı olarak seçenektir. Bu anlamda sürdürülebilir tarım gıda güvenliğini de sağlar. Düşük gelirli ülkelerde gıda kaybı yaşanırken, yüksek gelirli ülkelerde gıda israfı yaşanmaktadır. Sağlıklı gıdaya ulaşmak bakımından coğrafi işaretlerin önemi göz ardı edilemez. Hukuksal bir konu olan coğrafi işaretle yöresinden elde edilen ürünler tüketime hazır hale getirilmektedir. İşte tüccarlar doğa ile insanın buluştuğu coğrafi işaretler ile geçimini sağlamaktadır. Bir yörede yaşamayı tercih ederken oranın toprağını mı, suyunu mu yoksa havasını mı ön planda tutuyoruz? Siyasi sınırlamalar bu anlamda bir ölçüt değil. Biyoçeşitliliğin korunması da iklim krizi karşısında çözümsüz kalınan bir konudur tıpkı halk sağlığı gibi. Eskiden iklim değişiklikleri uzun vadede gerçekleşirmiş. Şimdi çok daha hızlı bir geçiş yaşanıyor. Sağlık genel olarak bedensel, sosyal ve ruhsal yönden tam bir iyilik halidir. Halk sağlığı ise daha çok toplumsal bir meseledir. Toplum olarak hasta isek bunun sebebi kalitesiz ve hareketsiz yaşamlarımızın olmasıdır. Bir fiziksel aktivite olarak adım atmak günümüzde telefonlarımızda yer alan bir uygulama aracılığıyla aslında çok bireysel bir koruma alanı sağlıyor bize. Güne zinde başlayabilmek için esneklik gerekmektedir. Düzenli egzersizin vücuda faydası zamana yayılır. Bireysel çaba kadar toplumsal çaba da önemlidir bu konuda. Çünkü hareketsiz bir yaşam küresel bir sağlık sorunu. Tüm bu sağlık verilerini okuyabilmek için temel koşul, kuşkusuz, eğitimdir. Nitelikli bir eğitim kapsayıcıdır. Yetişkinlerin eğitimi yaşam boyu öğrenme becerileri bakımından süreklilik taşır. Her kademeden bireye bu becerileri kazandırmak MEB – YÖK tarafından organize edilmektedir. Daha küçük yaşlardaki eğitimlerle argüman kurmak (veri-iddia-gerekçe) sağlanırken; yetişkin eğitimlerinin sonucunda ise veriler, “fırsatlar ve fikirlerin değerlendirilmesi ile” Girişimciliğe neden olmaktadır. Girişimciliğin bizi ulaştırdığı nokta iş modeli üretmektir. Örneğin araba üretmek karlıdır. Ancak engelliler için araba üretmek toplumdaki bir eşitsizlik için değer yaratıyor. Sonuçta kar yine elde ediliyor. Bu anlamda şu örnekler de birer veridir: atık çıktı, recycle yapacaksın ancak yine maliyet. Bu bakımdan döngüsel ekonominin pet şişeden kazak üretmesi ile pet şişeden yine pet şişe üretmek maliyeti azaltır. Sürdürülebilir kalkınma amaçlarından birini amaç edinerek, paydaşlarla ilişkileri iyi yöneterek iş modeli geliştirilmeli aynı zamanda. Yani para kazanmak ancak sosyal fayda yaratarak para kazanmak. Günümüzde müzik dinleme ihtiyacımız kaset de olsa, CD de olsa, Spotify da olsa bir şekilde karşılıyor, bu araçlar arasındaki gelişim ise iş modeli inovasyonu olarak tanımlanmaktadır.
Rekabet açısından iş modelleri inovasyona tabi tutulur. Peki Rekabetçilik işletmelerin sürdürülebilirliğine nasıl katkı sunmaktadır? Kültürel anlamda kötü bir anlamı olsa da pazarlama (marketing) işletmeler açısından önemlidir. İşletmeler hedef kitlelerine bir değer satmaktadırlar. Bu değeri kendin belirlersin ve tüketici de senin stratejine göre senin ürettiğin faydayı satın alır. İşletmeler arasındaki rekabet de buradan kaynaklanmaktadır: her biri diğerine göre farklı ürün ürettiğini bilerek iş yapar. Teknoloji gelişiyor, piyasa değişiyor. Apple iş modelini Pazar koşullarına göre yenilerken Blackberry iş modelini yenileyemedi ve başarısız oldu. Marketing Everything bakışı bizi “İnsana Yakışır İş” ve ekonomik büyümeye ulaştırmaktadır kavramsal olarak. İnsanların sömürülmesi gibi gezegenin kaynakları da sömürülmektedir. Temiz enerji kaynakları ve bunlara erişilebilirlik kahverengi ekonomi anlayışını yeşil ekonomiye dönüştürür. Bu değişime uyumda yeşil müfettişler görevlendirilmelidir.
İşsizlik küresel anlamda %5 oranında iken Türkiye’de %7,9 oranındadır. Günümüzde ücretliler toplumunda yaşıyoruz. İşletmeler mevcut durumu doğru anladığı, geleceği öngörebildiği ve geleceğe yönelik tedbirler aldığı müddetçe iş kaynağı da yaratırlar. Peki küresel anlamdaki bu eşitsizlikler nasıl azaltılabilir? Cevap Diplomasi olacak.
Sürdürülebilir bir başka başlık da: şehirler ve topluluklar. İnsanlar nasıl kırılgansa kentler de kırılgandır. Kent yaşamında yaşanılan ani gelişen ya da süreğen şoklar yaşanmaktadır. Üstelik bu durumun sonucu insanlarla sınırlı değildir. Örneğin, bir radyoaktif akıntı bir su kaynağı ile temas ederse su kirliliği meydana gelir. Sudaki canlıların yaşamı tehdit edilir böylece. Şehirleri binalarla çevrelemek kadar yeşil alan üretimini de desteklemek gerekmektedir. Kurakçıl peyzaj uygulamaları yoluyla alana uygun bitki türleri seçilmelidir. Böylece karasal yaşam alanları insanlar için daha efektif olur.
Yukarıdaki paragraflar aracılığıyla açıklananlar BM’nin hedeflerini ortaya koymaktadır. Bu anlamda bütünsel bir okuma ile yeşil-mavi gezegenimizde bir arada kardeşçe yaşam mümkün.
Yapılan kötü propaganda gibi İklim Kanuna Hayır derken neden hayır dediğimizi bilimsel ölçütlerle gerekçelendirebilmeliyiz.
Bunun içinde bir ön bilgiye ihtiyaç duyduğumuzdan yukarıdaki bilgiseli açıkladım. Başlıktaki soruyu yanıtlamak gerekirse de, küresel anlamda kapitalist devletler adım atıyorsa yığınla emekçi de sesini ortak bir mücadele ile yükseltebilir. Bu anlamda sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşamak bizim anayasal bir hakkımızdır. Bu hakkın sağlanabilmesi adına havayı, suyu, doğayı kirletene bir söz söylemeyi gerektiriyor. Bu söz yeri gelir Meclis aracılığıyla çıkarılan bir kanun ile olur, yeri gelir bir eylem ile olur. Mutlak ilerleme ise tez-antitez ve sentez çatışması ile sağlanır. O halde yığınların beklentisi somut iken BM bir amaç belirlemiş, Türkiye bir cevap vermiş yani sonuç yok, süreç var…
Son olarak yeşil dönüşüm, ekolojik kaygıya sahip zengin insanlara bırakılmayacak kadar önemlidir. Kanunlar neticede bir üst yapı ürünüdür. Bu açıdan sıradan insanların mücadelesi daha fazla belirleyicidir.
[1] Yutak alan: Ormanlar ve diğer ekosistemler vasıtasıyla karbonu emerek atmosferden uzaklaştıran, karbondioksit emisyonlarını dengeleyen süreci, aktiviteyi ve mekanizmayı, ifade eder.
[2] Mutabakat: belli bir konuda taraflar arasında sağlanan uzlaşma







Yorumlar